Ürdün Parlamento Üyesi Wafa Bani Mustapha, moderatörlüğünde gerçekleşen “Aile Birliğini Bozan Bir Tehdit Olarak Aile İçi Şiddet ve İstismar” konulu oturumda şiddete karşı mücadele konusunda neler yapıldığı ve eylem planları masaya yatırıldı.
Wafa Bani Mustapha, oturumun açılışında yaptığı konuşmada “Kadınlara karşı şiddet ile mücadele son derece karışık bir mesele” diyerek bu konunun dünyanın gündemine çok daha fazla girmesi gerektiğini söyledi.
“Kadına şiddet bir halk sağlığı sorunu”
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) Genel Müdürü Gülser Ustaoğlu Türkiye’de hukuki alanda yapılan çalışmalara değinerek şunları söyledi:
“Dünyanın her yerinde karşımıza çıkan kadına yönelik şiddet kadının ruhsal ve bedensel bütünlüğüne zarar veren bir halk sağlığı sorunu. Kadınların fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet görmesi, tanık olan çocukları ve toplumu etkiliyor. Güçlü aile toplumun varlık nedeni olan kadının güçlenmesinin en önemli sorunu aile içi şiddet. Kadına yönelik şiddetin önce bir sorun olduğunu kabul ederek mücadele etmek gerekiyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele için çok yönlü bir hukuki koruma devreye girdi. İlk olarak 26 ilde hazırlanan il eylem planlarının 81 ile yayılması için çalışmalar devam ediyor. Kız çocuklarının ve kadınların yaşamlarını iyileştirecek önlemler olmak onları hayatlarında bir kelebek etkisi yaratıyor. Erken yaşta evlenmelerin kabul edilemez olduğunu benimseyerek bir mücadeleye giriştik. Kadına yönelik şiddet tek bir kurumun mücadelesiyle olmaz. Kadına karşı şiddetin önlenmesi ancak STK’lar, kamu, özel sektör, medya ve akademi camiasının eşgüdümlü çalışmasıyla mümkün olabilir.”
Her şiddet türüne farklı yaklaşım şart
Psikiyatr Prof. Dr. Medaim Yanık kadına karşı şiddetin ruhsal nedenlerine değinerek şu önemli açıklamalarda bulundu:
“Ölümcül şiddetle en etkili yöntem kadın sığınma evleridir. Antisosyal kişiliktekiler şiddeti vicdan azabı duymadan yaparlar. Bu şiddete maruz kalanlar için kaç kurtul diyoruz. Üçüncü şiddet eşlerden birinin ruhsal hastalık sahibi olduğu şiddet. Dördüncü şiddet alkol veya madde bağımlılığında kaynaklanıyor. Diğeri de öfke kontrolü olan kişi. Bu tarz şiddet de çok yıkıcı oluyor. Bunlar toplumda yüzde 5 oranında. Bunları durdurmanın tek yolu öfke kontrolü yapmak. Bir kavga anında itişip kakışmak da başka bir şiddet. Gördüğünüz gibi farklı şiddetlerle karşı karşıyayız. O yüzden her şiddete farklı yaklaşmak gerekiyor.”
“Post-normal bir zamanda yaşıyoruz”
Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zeleha Kamuruddin ise ailenin tanımının içinde yaşadığımız çağda değişmeye başladığını söyledi. Prof. Dr. Zeleha Kamuruddin, “post-normal bir zamanda yaşıyoruz” diyerek şöyle konuştu:
“Çağımızda hiçbir şeyi önceden tahmin edemiyoruz. Ancak kadına şiddet konusunda her türlü şeyi dikkate alarak mücadele konusunda adımlar atılmalı.
Ailenin bütün fertleri şiddet olduğu zaman birer kurbandır. O ailedeki erkek de belki çocukken şiddet gördü. Bu bir kısır döngü.”
Uzun vadeli mücadelenin temeli eğitim
İtalya E-Campus Üniversitesi’nden Prof. Dr. Paola Todini de bu zirvenin çok önemli olduğunu belirterek, “Uzun vadeli mücadelenin temeli eğitimdir” dedi. Kadına karşı şiddetin birçok biçimde olabileceğini belirterek şöyle konuştu:
“15-49 yaş arası şiddet yaşamış kadınların oranı tüm dünyadaki oranı yüzde 70’lerin üzerinde. Her şiddet türünün kendine özgü yıkıcı sonuçları olabiliyor. Aile içindeki tacizin çok daha yıkıcı etkileri oluyor. Bizim her türden önyargıyı değiştirmemiz gerekiyor. Kadına şiddeti kolaylaştıracak her türlü pratiği devlet ile birlikte yok etmemiz gerekiyor. Toplumun eğitimi de başarılı bir önleme aracıdır. Öncelikle çocukları anne ve babanın model davranışlarıyla eğitmek gerekiyor. Burası güvenli bir eğitim ortamı olmalı.”