Kadın ve Adalet Zirvesi – Sonuç Bildirgesi
Değerli katılımcılar,
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Kadın ve Demokrasi Derneği tarafından Kültürel Kodlar ve Kadın temasıyla gerçekleştirilen 5. Kadın ve Adalet Zirvesi, çok kıymetli katılımcıların sunumlarıyla tamamlandı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle başlayan zirvemize birçok ülkeden bakan ve yardımcıları, akademisyenler, araştırmacılar, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, tasarımcılar ve sivil toplum temsilcileri katıldı.
Bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen liderler oturumunda, farklı ülkelerde kadınların norm dayatıcı kültürel kodlar sebebiyle maruz kaldığı ayrımcılıklar masaya yatırıldı. Güçlü bir toplum için güçlü ailenin gerekliliğinin altı çizilirken erkek ve kadının ailede sorumluluklarının adil bir şekilde paylaşılması gerektiği vurgulandı. Kadına karşı şiddeti önlemek için hukuk siteminde yapılan düzenlemeler ve devlet politikaları farklı boyutlarıyla ele alınarak değerlendirildi.
Zirvemizde, Özne Olarak Kadın, Çalışma Hayatında Kadın, Kamusal Alan ve Piyasa Kuralları, Modern Zamanın Görünen ve Görünmeyen Aktörleri, Sanatın İçinden Kadın İmgeleri başlıklarında kültürel normlara dair meseleler ele alındı.
Bu oturumlarda tespit edilen hususlar şu şekildedir:
- Modernleşmeyle birlikte kadınlığa dair tek tipleştirici kültürel kodların, dünyadaki tüm kadınlar için uygulanıyor olması, karşı çıkılması ve itiraz edilmesi gereken bir dayatmadır. Bu dayatmaya karşı yapılan bu itiraz, kültürün birleştirici ve kapsayıcı yönlerini görmezden gelmekle ilgili değil, adaletsizliğe, eşitsizliğe ve ayrımcılığa sebebiyet veren norm ve kodların sorgulanması ile ilgili bir yaklaşımdır
- Yekpare bir modernlik anlayışı yekpare bir kadınlık anlayışı kadar sorunludur. Sömürgeleştirilen coğrafyalarda empoze edilen ilkeler ile yerel kültürlerin çatıştığı görülmektedir. Çünkü modernitenin belirlediği tek tipleştirilmiş yaklaşımların mutlaklığı; yerelin bilgisi ile hareket edemez. Baskın bir kültürün dayatıldığı; özellikle sömürge geçmişi olan ülkelerde yaşayan kadınlar, hem sömürgeci gücün hem de ülkelerindeki kültürel kodların baskısı ile karşı karşıyalar. Bu baskının farkında olmak ve ona göre bir sivil toplum yaklaşımı geliştirmek gerekmektedir.
- Kadınlar toplumda var olabilmek için kendilerini hayatın her alanında ispat etmeye; daha çalışkan, daha güzel ve hatta mükemmel olmaya mecbur bırakmaktadır. Medyanın da ürettiği ideal kadın tasavvuru, kadınların kendi yollarını seçmesini engellemektedir. Kadınların özgünlüklerini koruyabilecekleri, kendi kararlarını verebilecekleri, enerji ve kabiliyetlerini istedikleri bir alana yönlendirebilecekleri imkânlar tanınmalıdır.
- Kültürel kodların oluşumunda toplumsal huzurun ve barışın rolü büyüktür. Belirsizlik dönemlerinde haklarından ilk mahrum kalanlar kadınlardır. Günümüzde alınacak tedbirler kadınların geleceğini belirlemek açısından çok önemlidir. Savaşın ve toplumsal huzursuzluğun sebebiyet verdiği olumsuz etkinin giderilmesi için hukuki ve anayasal düzlemde kadının konumu, eşitliği ve eğitimi çok mühimdir. Bu hukuki altyapı, yönetimlerin görüşü ne olursa olsun kadınlar için büyük bir koruma tesis eder. Dolayısıyla, adalet ekseninden şaşmayan bir anayasa, kadın haklarının güvencesidir.
- Eğitime erişim, kadının güçlendirilmesi ve haklarının farkındalığı açısından çok önemlidir. Kadınlara dair sorunların çözümü; genç nesillerin eğitimi ve daha kapsayıcı bir demokrasi yaklaşımının korunup güçlendirilmesinde yatmaktadır.
- Aile, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla yaşlısıyla bir bütün olarak ele alınmalı ve hiçbir üyesi dışarda bırakılmamalıdır. Kadının aileye katkısı toplumu ileriye taşır. Aileye olan vurgu kadının müstakilliğini göz ardı etmemelidir. Bu durum neticesinde aile, sadece evli ya da çocuklu kadınların alanı olarak tanımlanmamalıdır. Sosyal politikalar bu bakış açısıyla yapılandırıldığında daha etkili sonuçlar verecektir. Bu politikaların geliştirilmesinde akademik araştırmalar ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliğinin katkısı büyüktür.
- Birçok ülkede, İslamofobinin de etkisiyle kadınlar dini inancından ötürü ayrımcılığa maruz kalmaktadır. İş hayatında da bu ayrımcılık kendini göstermektedir. Kadınlar ayrımcılığa uğramamak için diğer çalışma arkadaşlarından daha iyi olduklarını ispat etmek ve daha çok çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu sebeple kadınların ya işlerini bıraktıkları ya da inancına uygun tesettürü terk etmeye mecbur bırakıldıkları görülmektedir. Bu tür vakalarda yerel hukuk sistemlerinin dahi evrensel insan haklarını kısıtlayıcı kararlar alabildikleri görülmektedir
- Kadınların iş hayatında güçlenmesi iyi bir eğitimle ve önceliklerini iyi belirlemeleriyle mümkündür. Dahası, kadınların destek görmesi önemlidir; kadınlar ihtiyaç duydukları alanlarda yardım istemekten çekinmemelidir. Dayanışmanın güçlendirilmesi kadar mühim olan bir başka husus da, kurumların kadınların önünü açacak ayrımcılık karşıtı politikalar geliştirmesidir. İş hukukunda yapılacak iyileştirmeler de yapısal anlamda çok değerlidir. Pozitif ayrımcılık gibi gözüken birçok uygulamanın da kadınların tarihsel olarak mahrum bırakıldıkları haklarının telafisi olarak görülmesi gerekmektedir.
- Üretimde ve karar alma mekanizmalarında kadınların yer alması vazgeçilmezdir. Bu durum kârlılığı da artıran bir etken olarak karşımıza çıkar. Çünkü kadınlar farklı perspektiflerle yeni açılımlar ortaya koyabilir ve sorunlara kapsayıcı çözümler sunabilirler. Bu sebeple kadınların iş hayatına uyumlanması üzerine çalışılmalı, esnek çalışma imkânları genişletilmelidir. Kadınlar da iş hayatında daha fazla inisiyatif almalı, erkek işi olarak değerlendirilen belirli alanlara da girebileceklerini bilmelidir. Böylece iş hayatında rol model sayıları artacak ve daha fazla kadının önü açılacaktır.
- Kadınlar işe alımda, eğitim ve liyakat kıstaslarından ziyade, toplumun makbul kadınlık rollerine göre değerlendirilmektedir. İşe giriş kıstasları hakkaniyet ekseninde yeniden gözden geçirilmelidir.
- Her coğrafyada kadınlara sanat alanında imkânların sağlanması gerekmektedir. Sanat alanında eğitim alan kadınların sayısı artarken sanat sektöründe etkin olan kadın sayısı doğru orantılı olarak artmamaktadır. Bu anlamda dünyadaki kadın sanatçıların deneyimleri birbirine yakındır. Uluslararası sanat festivallerinde, ödül alan isimlerin büyük çoğunluğunun erkeklerden oluşması bu realitenin en çarpıcı kanıtlarından biridir.
- Özellikle Avrupa ve Amerika’da İslamofobik aktaran karikatür çalışmaları ve medyadaki benzer temsiller, Müslüman kadınlara dair ayrımcı kültürel kodları yeniden üretmektedir. Buna alternatif olarak yaşanan ayrımcılıkların ve önyargıların karikatür gibi mizahi yollarla tartışmaya açılması ise önem arz etmektedir. Bu çerçevede kadın sanatçıların karşılaştığı bir başka zorluk ise maddi kaynaklara erişimdir. Bu noktada desteklenmeleri halinde Müslüman kadın sanatçıların sayılarının artması sağlanabilir.
- Tarihteki ve Osmanlı’daki örnekler, İslam coğrafyasında sanat alanında kadının varlığını ortaya koymaktadır. Ama oryantalist bakış, kadın bedenini nesneleştirerek ve bu sürekliliği yapıbozuma uğratarak kadının sanat alanındaki etkisini görünmez kılmaktadır. Günümüzde de bazı yaklaşımlar, maalesef sanattaki bu nesneleştirmeyi besleyerek Müslüman kadınların mağduriyetini artırmaktadır.